18 Nisan 2019 Perşembe

VÜCUDUNUZDAKİ ELEMENTLERİN GELDİĞİ YER


Katkı Sağlayanlar : Cmglee CC BY-SA 3.0 veya GFDLWikimedia Commons

Açıklama : Vücudunuzdaki ve tüm su moleküllerindeki hidrojen Büyük Patlama'dan geliyor. Evrende kaydadeğer başkabir hidrojen kaynağı bulunmuyor
Vücudunuzdaki karbon ve oksijen yıldızların içinde gerçekleşen nükleer füzyonlar; demir ise büyük bir miktarı uzun zaman önce, çok uzaklarda gerçekleşen üstnovalar sonucu oluşmuştur. Mücevheratınızdaki altın ise büyük olasılıkla kısa süreli gama ışını patlamaları olarak görünen nötron yıldızı çökmelerinde meydana gelmiştir. Fosfor ve bakır gibi elementler ise vücudumuzda küçük miktarlarda bulunuyor; ancak bilinen tüm hayatın işleyebilmesi için gereklilerYukardaki periyodik tabloinsanlığınbilinen elementlerin nükleer kökenlerine dair yaptıkları en iyi tahminleri gösterecek şekilde renklendirildi. Bakır gibi bazı elementlerin nükleer kökeni tam olarak bilinmiyor. Bu yüzden bu elementler hala hem gözlemsel hem de sayısal araştırmaların konusu olmaya devam ediyor.

TARAXACUM OFFİNALE (KARAHİNDİBA)






Latince adı ‘Taraxacum officinale’ olan Karahindiba papatyagiller familyasındandır. Tüm Avrupa, Kuzey Amerika, Afrika ve Asya olmak üzere dünyanın hemen her yerinde yetişir. Ülkemizde en çok Ege ve Marmara bölgesinde yetişmesine rağmen Anadolu’da da sık sık rastlamak mümkün. Nisan ve Mayıs aylarında bütün tarla kıyılarında, çayırlık alanlarda yetişebilen çok yıllık otsu bir bitkidir. 5-30 cm. arasında boylanabilir. İçi kengel denilen acı bir sütle dolu uzun kazık kökü, rozet oluşturan derin dişli yapraklarını ve yapraklardan daha uzunca olan çiçek saplarını taşır. Bu sapların tepesinde kömeç halindeki altın sarısı çiçekleri ilkbahardan sonbaharın ortasına kadar açar. Daha sonra çiçek kömeçlerinden oluşan ve tohumlarını taşıyan beyaz bir top görünüşündeki meyve kapçıkları en hafif rüzgarda uçup çevreye dağılır. Bitki böylece etrafa yayılan tohumlarıyla çoğalır. Koparıldığında, kopartılan yerinden beyaz bir süt akar. Top şeklindeki tüyleri havada uçuşan, burna kaçan çiçektir.
Bazı yörelerde güneyik, çıtlık, aslandişi, radika isimleriyle de bilinir.  


Karahindiba yaprakları.

Karahindibanın yandan görünüşü.

Üstten görünüşü.

Yonca çayırında tek başına bir karahindiba.

Yakın çekim bir karahindiba çiçeği.

Tohumları uzaklara taşıyacak olan beyaz tüycükleri oluşmuş.

Tohum vermiş bir karahindiba topluluğu.

Aşağıdan görünüşleri.

Tüycüklü meyvelerinin bir kısmını rüzgarla göndermiş. Karahindibanın rüzgarla tohumlarını uzaklara gönderebilme özelliği, onun dünyanın her yerine yayılmasını sağlamıştır.

Karahindiba tüycüklerinin yakın çekim görüntüsü. Karahindiba çiçeği dünyanın hemen her tarafında ilgi gören bir çiçektir. Bu özelliği nedeniyle her tarafta aşk efsanelerine, hikayelere konu olmuştur. Bir çok sanatçı karahindibayı eserlerinde kullanmıştır. Sağlık açısından da çok değer görür. Hastalıkları iyileştirmede kullanılır. Kısacası karahindiba, bahçıvanlar hariç herkes tarafından sevilir. Bahçıvanlar bu çiçeği sevmez. Her yerde yetişerek, çimleri bozduğuna inanırlar.

                                                                                          BEDRETTİN DEMİRTAŞ

17 Nisan 2019 Çarşamba

SÜPER VOLKANLAR MEDENİYETİMİZİ ORTADAN KALDIRABİLİR Mİ?

Dünyanın katmanları.İnce yer kabuğu katıdır, onun altı ise sıcak ve erimiş kayaçlardan oluşur. Biz aslında bir ateş topunun üzeride yaşamaktayız.


Volkanlar çok eski zamanlardan beri insanların hayretle izlediği, korktuğu, bazen de ilahi gazap olarak gördüğü doğal olaylardandır. Dünyamızın üzerinde katı olan ince kabuğun altı sıcak kayalardan ve erimiş kayaç olan magmadan oluşur. Dünyamızı bir futbol topu olarak düşünürsek, topun üzerine yapıştırdığımız kağıt parçası katı yer kabuğunu temsil eder;  geri kalan kısım sıcak ve erimiş kayaçlardır. İşte bundan dolayı dünya üzerinde çok sayıda volkan bulunur.
Dünya yüzeyi, sürekli olarak erimiş(sıvı) magmanın üzerinde yüzen katı plakalardan oluşur. Bu hareket depremlere neden olur ve yerkabuğu sürekli olarak yenilenir.


Volkanlar milyonlarca yıldır yeryüzünü değiştirmektedir. Bu normal bir süreçtir. Üzerinde yaşadığımız ince yerkabuğu sürekli olarak hareket eder. Bu hareket sıcak erimiş magmanın üzerinde gerçekleşir. Yılda ortalama 2-3 santimetre olur bu hareket. Yerkabuğunun  altında kıtaları ve okyanus tabanını hareket ettiren bu kuvvet yerkabuğunu yırtarak, yeryüzüne çıktığı yerlerde volkanları oluşturur.


Isınıp hafifleyen maddenin soğuk ve ağır maddenin üzerine çıkması gibi, sıcak ve hafif olan magma da soğuk ve katı kayaçları delerek yeryüzüne çıkar.

Sıcak magmanın sürekli olarak merkezden yukarıya doğru hareket etmesi yerkabuğunun zayıf noktalarını yırtar,  buralarda volkanları oluşturur.

Volkanlar aktif ve sönmüş olarak isimlendirilir. Aktif olanlar, düzenli olarak yeryüzüne sıcak kül ve erimiş kayaç fırlatan volkanlardır. Bazı volkanlarsa ‘’uyuyan devler’’ yada ‘’süper volkan’’ denilen devasa patlamalarla kendini gösteren volkanlardır.
Süper volkanlar, 100 bin ile 800 bin yıl arasında patlayan  volkanlardır. Patladıklarında yeryüzündeki yaşamı tümüyle etkilerler. Birçok canlı türünün yok olmasına neden olurlar. Hatta bazı süper volkan patlamalarında dünyadaki yaşamın yüzde doksanı yok olmuş, yeni canlı türleri yeryüzünde ortaya çıkmıştır.
Günümüzde medeniyetimiz üzerinde de süper volkan tehdidi artmıştır. Bugün bilim yeni bir süper volkanın ne zaman patlayabileceğini hesaplamaya çalışmaktadır. Çünkü şu anda tespit edilen 7-8 süper volkanın bir tanesi her an harekete geçmeyi bekliyor gibi görünüyor. Bu birkaç on yıl içinde de olabilir, birkaç yüz yıl içinde de . Artık olacağını biliyoruz. Sadece zamanını bilmiyoruz.
Günümüzde bir süper volkanın harekete geçmesi durumunda insanlığın kurduğu medeniyet büyük oranda yok olacaktır. Hatta milyarlarca insanın ölümüne neden olabileceği düşünülmektedir.
Süper volkanlar patladıkları bölgeyi ve çevresini tamamen yok ederler. Yalnız en büyük tahribat asıl bundan sonra başlar. Çok güçlü olan bu patlamalar atmosfere milyarlarca ton sıcak gaz ve kül fırlatır. Bu küller 25-30 bin metreye yüksekliğe kadar ulaşır ve atmosferin üst katmanlarındaki rüzgarlarla bütün atmosfere yayılır. Küller güneş ışınlarının büyük bir kısmını uzaya geri yansıtarak dünyaya ulaşmasını engeller. Karanlıkta kalan yeryüzünde bitkiler fotosentez yapamaz ve kurur. Dünya hızla soğumaya başlar. Bu da  küçük bir buzul çağına neden olur. Buna volkanik kış denir. Birkaç on yıl sürebilecek bu durum sırasında uyum gösteremeyen  tüm canlılar ölür. Mevsimler büyük ölçüde ortadan kalkar, yılın büyük bölümünün kış olduğu yeni bir mevsim süreci başlar. Bu insanlar için kıtlık ve hastalık demektir. İnsan nüfusunun büyük bir çoğunluğu bu süreçte ölür. Geriye kalanlarsa yeni ortama uyumlu alarak kendilerine yeni bir medeniyet kuracaklardır. Süper volkanın etkileri ortadan kalktığında, artık dünyamızda yeni bir yaşam ortaya çıkmaya başlayacaktır. 
Buzullarda hapsolan küllerin analiz edilmesi, keşfedilen süper volkanlar ve bunlarla ilgili İncelenen kayıtlar bu gerçeği ortaya koymuştur. Geçmişte yaşandığı gibi belki yakın bir gelecekte de Dünyamız kendini küllerinden yeniden ortaya çıkaracaktır.

Volkanik araziler verimli olduğundan, Dünya üzerindeki volkanlar çevresinde çok sayıda yerleşim kurulmuştur.

Bu yerleşimler bazen ölümcül patlamalarla yok olmaktadır. And dağlarında bir köylünün sıcaklığı 400 ile 1200 derece olan  piroklastik kül akıntısında yanmış bedeni.

Volkanik püskürme sonucu atmosferde sürtünmeden dolayı yıldırımlar oluşabilir.

Bir volkanik püskürme sonucu yükselen kül yağmur biçiminde yağmaktadır. (Kamçatka-Rusya)


Alaska'daki bu volkan gaz ve külü 12.000 metrenin üzerine kadar fırlatmıştır.


Bir volkanik patlama.

Hawai'deki Kilauea volkanından okyanusa kan lavlar. Bu lavlar binlerce yıl içerisinde birikerek yeni adalar oluşturmaktadır.

Okyanustaki ölümcül güzellik. Ateş, su bir arada ve buharlaşan okyanus suyu.


Bir stratovolkan olan İtalya'daki Etna . Avrupa kıtasının en aktif volkanıdır.

1991 yılında Filipinler'de patlayan Pinatubo volkanı iki yıl boyunca dünyanın ortalama sıcaklığını bir derece kadar düşürmüş ve daha soğuk bir kış yaşanmasına neden olmuştur. Ülkemizde de kış sert geçmiş ve o yıl birçok yerde günler süren yoğun kar yağışları meydana gelmiştir.

Geçmişte patlayan süper volkanlar ile günümüzde patlayan yıkıcı volkanların karşılaştırılması.Son iki yüzyılda patlayan bütün volkanları birleştirseniz bile bir süper volkan yapmaz. İşte süper volkanın gücü bu kadar büyüktür.

Bir süper volkan olan Yellowstone volkanının yakın zamanda patlaması beklenmektedir. 640 bin yıldır uykuda olan süper volkan son yıllarda hareketlenmeye başlamıştır. Fotoğrafta kalderadaki sıcak su çıkışı görülmektedir.

Endonezya'daki Toba süper volkanı MÖ 70.000 yılında patladığında insanlık yok olmanın eşiğine gelmiştir. Patlama o kadar kuvvetli olmuştur ki binlerce kilometre ötedeki Hindistan bile 15 cm kalınlığında külle kaplanmıştır. Süper volkanlarda patlama o kadar büyük olur ki yerinde büyük bir çukur oluşur. Bu Toba Gölü son patlamanın meydana getirdiği çukurun suyla dolmasıyla oluşmuştur. Volkanik çukurlara 'kaldera' denir.

Toba süper volkanıyla tarihteki büyük volkanların karşılaştırılması.Toba patlamasından 5 yıl sonra dünyanın ortalama sıcaklığı -5 ile -30 arasında seyretmiştir. Dünyadaki insan sayısının bu patlamadan sonra 1000 ile 10.000 kadar kaldığı tahmin edilmektedir.

Bazı bilim insanları ise yakın gelecekte bir süper patlama olmayacağını, süper volkanların henüz bu aşamaya gelmediğini ileri sürmektedirler.


                                                    Bedrettin DEMİRTAŞ

12 Nisan 2019 Cuma

DYATLOV GEÇİDİ OLAYI: ÇÖZÜLEMEYEN GİZEM


Ekip üyelerinin bir köyde konaklaması.

Dyatlov Geiçidi olayı Ural Teknik Üniversitesi öğrencilerinin Ural Dağlarında gizemli şekilde hayatlarını kaybetmelerinin  hikayesidir. 2 Şubat 1959 tarihinde 9 Rus dağcıdan geriye soğuktan  kaskatı olmuş bedenleri, kafatası kırılmış bir dağcı, birinin dili koparılmış ve hiçbir darp izi olmamasına rağmen kaburga kemikleri ve kafatası kırılmış dağcı kalmıştır.


Ekip lideri ve Üniversitenin 5. sınıf öğrencisi İgor Dyatlov oldukça deneyimli bir dağcıydı.

On kişiden oluşan Rus kayakçı-dağcı ekibi Kuzey Ural Dağları’nın Otorten mevkinde iki haftalık bir kayak ve kızak gezisi yapmaya karar vermişlerdir. On dağcıdan oluşan ekipte iki de kadın dağcı vardır. Ekiptekiler dha önce de zorlu etkinliklere katılmış kişilerden oluşuyordu.Dağcı grubu, tırmanışa hazırlanmak için 25 Ocak 1959 tarihinde Ivdel’e varmışlardır. Buradan ise, otobüs ile Vizhai’ye devam etmişlerdir. Ekibin üyelerinden Yuri Yudin, Vizhai’de ayağını burkarak yolculuğunu sonlandırmış devam edememiştir. Dokuz kişi kalmışlardır. Bu tuhaf tesadüf ileride onun için aslında bir şans olmuştur çünkü yolculuğa devam eden dokuz Rus dağcı, son olarak 27 Ocak günü görülmüşlerdir.

Ayakları ağrıyan Yuri Yudin arkadaşlarıyla vedalaşırken. Bir tek o hayatta kaldı,gitmediği için.

Gezi planına göre grup Vizhai kasabasına geri döndükten sonra liderleri Dyatlov hemen bağlı oldukları spor kulübüne telgraf çekecekti. 12 şubat günü kararlaştırıldığı gibi telgraf gelmediğinde kimse bir tepki vermedi. Bu tür zorlu gezilerde gecikmeler neredeyse her zaman olurdu ve gecikme olduğu düşünülerek ilk etap durum önemsenmemişti. Birkaç gün sonra bir şeylerin ters gitmiş olabileceği ihtimali düşünülmeye başlandı.

Ekip üyelerinin gezi sırasında çektikleri resimlerden.


Yolda çekilmiş resimleri.

12 Şubat’ta en yakın şehre haber vermeleri gereken dağcılardan haber alınamaması üzerine arama kurtarma çalışmaları yapılmış ve ilk olarak olaydan 24 gün sonra, yani 26 Şubat günü dağcıların çadırı bulunmuştu. Yapılan incelemede, kayakçıların olay gecesi bilinmeyen bir nedenden dolayı çadırlarını içeriden yırtarak eksi 22 derece soğukta ve ağır kar yağışında yalın ayak çadırı terk ettikleri saptanmıştı. İlerleyen günlerde bulunan cesetlerden ikisinin üzerinde sadece iç çamaşırları olduğu halde kaçtığı, dağcıların hiç birinin botlarını giymedikleri anlaşıldı.


İçeriden hızlıca kesilerek açılmış çadırda malzemeleri, montları, botları, çorapları olduğu gibi duruyordu.

iki kişinin cesedi 1 buçuk kilometre ötede iç çamaşırlarıyla, Dyatlov'un cesedi 300 metre ötede, bir diğer dağcı 330 metre ötede yalınayak bulunmuştu. 180 metre uzaklıkta da bir başka dağcının cesedi vardı. Grubun geri kalanının cesedi kar eridiğinde ortaya çıkarılabilmişti. Bulunan cesetlerden ikisinin kafatasında; diğer iki tanesinin ise kaburgalarında kırıklar bulunmuş olmasına rağmen yapılan incelemelerde hiçbir darbeye ya da şiddete maruz kalmadıkları tespit edildi. Dağcı-kayakçılar arasında yer alan Lyudmila Alexandrovna Dubinina'nın ise dilinin, gözlerinin ve dudaklarının olmadığı ortaya çıktı. Ancak olayın bir diğer ilginç yanı ise, olay yerinde dağcılardan başka kimsenin ayak izine rastlanmamasıydı.

İgor Dyatlov

Ayağında sadece çorap ve üzeride pijaması.

Çıplak ayaklarla sıfırın altında 22 derecede kaçmaya çalışırken ölmüşler.

Üzerlerinde ince kıyafetleriyle gözleri görmeden ölmüşlerdir. Arazideki davranışlarından bazılarının kör olduğu tahmin edilmektedir.

İki kişi dere kenarında bulundu.

Kızlardan biri.

Kar altındaki bir beden.

Olayın yaşandığı coğrafi bölge.

Bu haritada çadırın bulunduğu yerden cenazelerin bulunduğu yere kadar,  hayatını kaybeden kişiler,aldıkları yaralar ,kaçış yolu  ve bölgedeki yükseklikler gösterilmiştir.

Cenaze töreni.

Onlar için yapılan anıt.

Ölümleri ardından ortaya birçok teori atıldı. Hiçbir teoriye ait kanıt bulunamadı. Bu olay bir gizem olarak kaldı. O gece orada ne olduğunu gören herkes öldüğünden kimse hiçbir zaman orada ne olduğunu bilemeyecek. 
Onlar beraber gittiler, beraber gördüler yine beraberce öldüler. Onlar o kadar kokutan şey neydi? Bu hiçbir zaman bilinmeyecektir. 
Bu olayla ilgili ne kadar film çekilse de, ne kadar kitap yazılsa da ne kadar araştırılsa da hep bir sır olarak kalacaktır.
Onların anısına bölgeye adı ekip lideri Dyatlov'un adı verildi ve ''Dyatlov Geçidi'' olarak kaldı. Halkın gözünde ise orası ''Şeytan Geçidi''dir.

Bu olayla ilgili çekilen bir filmin afişi.

                                                                  Bedrettin DEMİRTAŞ

9 Nisan 2019 Salı

EVRENDE YALNIZ MIYIZ?




Bu soru her zaman sorulmuştur. Özellikle Dünya’nın evrenin merkezi olmadığı ispatlanınca daha fazla sorulur olmuştur. İlk çağlardan, bilimin ve teknolojinin gelişmeye başladığı çağa kadar; Dünya'nın evrenin merkezi olduğu düşüncesi her yere hakimdi. Daha 250 yıl öncesine kadar bu görüş savunuluyordu. Teleskopların icadı ve geliştirilmesiyle beraber aslında bunun öyle olmadığı görüldü. Bırakın Dünya’nın evrenin merkezi olduğunu Güneş Sistemi’nin, hatta 50 milyar yıldızdan oluşan Samanyolu galaksisinin, hatta ve hatta Samanyolu galaksisinin içinde bulunduğu Yerel Küme galaksilerinin bile evrenin merkezi olmadığı ortaya çıktı. Bugün biliyoruz ki evrende yaklaşık 8 trilyon galaksi bulunmaktadır. Her galaksinin milyarlarca yıldızdan oluştuğunu ve birçok yıldızın da kendi gezegenleri olduğunu düşünürsek Dünya’mız evrende bir toz zerresi kadar bile değil. Güneş Sistemimiz hatta milyarlarca yıldızdan oluşan Samanyolu galaksimiz bile evrenin büyüklüğünün yanında bir toz zerresi kadar kalıyor. Gerçek şu ki beynimizle tüm evreni anlayabilsek bile, evrenin büyüklüğü karşısında bizim büyüklüğümüz yok. Hem de hiç yok. Peki bu muazzam büyüklük içerisinde evrenin başka yerlerinde yaşam var mı? Varsa bize benziyor mu? Bizimle iletişime geçebilirler mi? Gibi sorulara yanıt arayacağız.


NASA' ya bağlı Kepler uydusuyla tespit edilen Dünya gibi uygun sıcaklık ve benzer özellikler taşıyan gezegenlerden bazıları.


Dünya dışı yaşam arayışı son 70 yıldır çok üzerinde durulan, para ve emek harcanan bir konu olmuştur. Olmaya da devam edecektir. Dünya dışı yaşamla ilgili çok sayıda teleskop bugün evreni taramaktadır. Birçok gezegen keşfedilmiştir. Dünya benzeri kayalık çok sayıda gezegen de keşfedilmiştir. Yalnız gezegen keşfetmek, yıldız ve galaksi keşfetmekten daha zordur. Yıldız ve galaksiler kendi enerjilerini ürettikleri için uzak mesafelerden teleskoplarla kolayca tespit edilebilmektedir. Fakat gezegenler kendi enerjilerini üretemediklerinden ve bir yıldıza bağlı olduklarından onları tespit etmek için faklı yöntemler kullanılmaktadır. Yani evrende bir gezegen keşfetmek karanlık bir çölde toplu iğne aramaktan daha zordur aslında. Buna rağmen bilimsel gücümüz bugün binlerce Dünya dışı gezegen keşfetmeyi başarmıştır.
Yaşam konusuna gelirsek, bu büyüklük içerisinde bir yerlerde yaşam olma olasılığı oldukça yüksektir. evrenimiz 13.8 milyar yaşında olduğuna göre, bu uzun yaşam süresinde evrenin birçok bölgesinde değişik yaşam formlarının ortaya çıkmış olması çok büyük bir olasılıktır. Aksini düşünmüyorum. Evrende Karbon elementinin fazla olması da bunu doğrulamaktadır. Elbette başka elementlerden de değişik yaşam formlarının oluşması ihtimali de vardır. Tüm bunları bugün ispat edecek güçte olmadığımızdan kesin olarak şöyledir diyemeyiz. Şunu biliyoruz ki evren çok büyüktür, yıldızlar arası mesafeler bizim kullandığımız mesafelere göre muazzam uzaklıklar olduğundan buralarda oluşacak canlı hayatın bize benzeme olasılığı da yok denecek kadar azdır. Yani evrende şu anda milyarlarca, belki de trilyonlarca gezegende değişik yaşamlar, canlılar, medeniyetler olabilir. Fakat bunların birbirine benzeme olasılığı çok düşüktür. Hatta birbirlerine gidebilme olasılıkları çok, çok daha düşüktür. Bu aynı yıldızda yer alan gezegenler için geçerli değildir. Dünya ve Jüpiter gibi düşünelim. Bu mesafeler gidilebilir. Ancak yıldızlararası mesafe çok uzaktır. Biz gece gökyüzüne baktığımızda yıldızlar birbirine yakın görünür, bu yanıltıcıdır. Örneğin Alfa Centauri C 'ye Proxima Centauri de denir, çünkü 4,22 ışık yılı uzaklığıyla Güneş Sistemi'ne en yakın yıldızdır. (Bir ışık yılı yaklaşık 9.500.000.000.000 kilometredir.) Bize en yakın yıldız bile bu kadar uzaksa siz düşünün yolculuğun nasıl olacağını.


Kepler uydusu tarafından keşfedilen bazı gezegen ve bağlı olduğu yıldız ile Dünya ve Güneş'inin  karşılaştırılması.

Kısacası evrende yalnız olma ihtimalimiz bana göre yoktur. Fakat bilim ve teknolojimiz bunu henüz keşfedemedi. Şunu biliyoruz ki her an keşfedilebilir.


Spitzer teleskobuyla çekilmiş Helix bulutsusu. Güneş'e büyüklük ve yapı açısından benzeyen bu yıldız aslında Güneş'i nasıl bir sonun beklediğini göstermektedir. Dış katmanlarını büyük bir patlamayla dışarıya savurmuş ve merkezde yıldızın çekirdeği ''beyaz cüce'' kalmıştır.



Mars'taki Dingo Geçidi. Dünya'ya ne kadar da benziyor.



                                                                  Bedrettin DEMİRTAŞ